İçeriğe geç

Ölüm Kavramına Yönelik Varoluşçu Psikoterapi Sürecinin Özellikleri

Varoluşçu psikoterapide ölüm olgusu hayatın zenginleştirilmesi için kullanılmakta ve olumsuz olarak değerlendirilmemektedir. Bireyin, kendisini gündelik hayatın rutin akışında önemsiz şeylerle bunaltmaktan kurtarmaları sağlanırken ölümün tam anlamıyla farkında olmak, kişisel bir değişime, hayatın anlamına yönelik farklı olasılıkların da olduğunun anlaşılmasına yardımcı olmaktadır. Varoluşçu psikoterapi, yanlış bir şekilde başa çıkılan ölüm kaygısının psikopatolojik olarak çeşitli semptomlara neden olacağını belirtmektedir (Yalom, 2014: 93-94).
Bu anlamda varoluşçu terapide danışanların ruhsal belirti düzeylerinin etkisi üzerinde durulmaktadır. Ölüme yönelik terapötik ilişkide danışanların kullanmadığı olanakların araştırılması ve temel değerlere odaklanılmıştır. Danışan ile kurulan ilişki gözlem yöntemi kullanılır. Ancak terapinin temel dayanağı empati ve destekletici bir şekilde terapötik dönüşümün sağlanmasıdır (Demir, 2018: 156).
Varoluşçu terapide bireyin kendisini kurban olarak tanımlama ve çevresindekilere atma eğilimleri ile baş edilmesi için ölüme ilişkin duygu ve düşünceleri ile yüzleşmesi ve sorumluluk alması için teşvik edilmesi sağlanmaktadır. Danışanın, varoluşsal kaygılarını fark etmesi ve bu kaygının kabul edilmesi için desteklenmesi önemlidir. Bunun yanında ölüm ve varoluşun farkına varmak için grup lideri üyelere “Yaşam kaliteniz hakkında ne düşünüyorsunuz?”, “Eğer öleceğinizi bilseniz yaşamınız hakkında ne hissederdiniz” gibi sorular sorar. Yaşamın anlamını sorgulamak için ise “Yaşamınızın gidişatından memnun musunuz?, Eğer değilseniz bunun için ne yapıyorsunuz?”, “Yaşamınızda sizi en çok tatmin eden şeyler neler?” gibi sorular sorarak, destek verilmesi ve danışanın yeni içsel anlamlar bulmalarına yardımcı olunması da önemlidir (Kağnıcı, 2013: 292). Ölümle ilgili varoluşçu yaklaşımın klinik uygulamalarında belli özelliklere dikkat edilmesi gerekmektedir sağlamaktadır (Deurzen ve Arnold-Baker, 2017: 139-140).
Danışanların alışık olmadığı ölüm olgusunun doğrudan konuşulması sürecinde gösterilecek tereddüt ve isteksizliğin dikkatle ele alınması gerekmektedir. Ölüm olgusunun farkındalığı açısından belli bir savunma mekanizmasının anlayış ve esneklikle karşılanması, saygı gösterilmesi gerekmektedir.
Ölüm hakkında konuşulması güçlü duyguların ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Danışanların ölüm gerçekliği hakkında tepkisel davranması, intihardan söz etmesi mümkündür. Bu tepkiler benzer şekilde süreç olarak da ortaya çıkabilmektedir. örneğin, danışanlar terapötik çalışmayı sonlandırmak isteyebilirler. Danışanın karşılaştığı savunma mekanizmaları, takıntı ya da bağımlılıklar terapi sürecinde ortaya çıkabilir.
Danışanların ölüme ilişkin ifadelerindeki isteksiz tavrı, terapistinin ölümle ilişki kurmaktaki isteksizliğinden kaynaklanıyor olabilir. Terapistin, varoluşçu yaklaşımı tam anlamıyla benimseyememesi ya da kendi ölümünden korkuyor olması süreci etkileyebilmektedir. Dolayısıyla terapistlerin, kendi ölümleriyle ilişkili sorunlara aşina olma sorumluluğu olmak zorundadır. Bu sürecin iyi yönetilmesi için terapistlerin kendi ölümleri ile ilgili olarak dikkatli yaklaşmaları, ölümle ilişkili ilke, deneyim ve değerlerinden bahsederken temkinli olmaları gerekmektedir.
Yaşam ve ölümün varoluşun birbirine eşit boyutları olduğu ve terapide ölüm üzerinde aşırı biçimde durmak bazen verimsiz olabilir ve de sorumluluklardan ve hayatın aydınlık yüzüne ait olasılıklarından kaçma şeklinde kullanılabilir.
Ölüm ve kayıp sıkılıkla birlikte ortaya çıkmaktadır. Kayıp, bireyin bir başkasının ölümünü deneyimlemesi, ölüm ise kendisi için bir problemdir. Bireyin kaybı hakkında konuşulması daha kolaydır ve dolayısıyla daha zor bir problem olan ölüm yerine alan kaplayabilmektedir.
Ölüme gerçeği ve kaygısı üzerine yapılan varoluşçu yaklaşıma uygun terapide, bireylerin ölüm ve varoluş hakkında öz değerlendirme yaparak farkındalıkların artmasının önemli olduğu vurgulanmaktadır. Ancak, danışanların daha önce üzerinde düşünmedikleri ölüm ve ölüm kaygısının terapinin daha etkili sonuçlar vermesini engellemiş olabileceği üzerinde durulmaktadır. Bununla birlikte, yoğun kaygıların azaltılmasında ölüm olgusunun kişi tarafından kabul edilmesi gerektiğine vurgu yapılmıştır (Demir, 2018: 162).
Varoluşçu psikolojik danışma öncelikle duyguların yaşandığı insan ilişkisidir. Danışana sorumluluk aldırmak temel amaçlardan birisidir. Danışman kendi varoluşunu da ortaya koyarak danışanla birliktelik içinde olur. Danışanın “kendisi” olmasına çalışmak temel amaçlardan birisidir. Gerçeğin kendilindenliği, baş etmenin de yolunu açar. (Topses, 2012: 73).

Kaynakça:
Topses, G. (2012). Davranışçı ve Varoluşçu–Hümanistik Psikolojik Danışma Kuramlarının Ayırtedici ve Örtüşen
Nitelikleri. International Journal of New Trends in Arts, Sports and Science Education,1(3), 67- 75.
Demir (2018). Varoluşçu Yaklaşıma Dayalı Grup Terapisinin Bireylerin Ruhsal Belirti Düzeylerine Etkisi. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 11: 149-167.
Deurzen, E. V. ve Arnold-Baker, C. (2017). İnsan Meselelerine Varoluşçu Bakışlar Terapi Uygulama El Kitabı, (Çev. İçöz F. J.), İstanbul: Aletheia Kitap Yayınevi.
Yalom, I. (2014). Varoluşçu Terapi. İstanbul: Kabalcı Yayınevi.

Kategori:varoluşçu psikoterapi